MADRİD/İSPANYA



Ankara’nın kardeş şehri, İspanya’nın başkenti Madrid, Avrupa’nın en kalabalık  şehirlerinden biri..Tarihi oldukça eskiye dayanmakta. Tarihte ilk kez milattan sonra 932 tarihli kayıtlarda bu şehirden Arapça ‘su kanalı anlamında ‘Macerit’ adıyla bahsedilmektedir. Diğer Endülüs bölgesi gibi burada da Müslüman hakimiyeti vardır ve mevcut olan Müslüman hakimiyeti 1083 yılında Kastilya Krallığı'na geçer ve Hıristiyan  hakimiyeti günümüze kadar gelir. Ayrıca 
Biz bu şehir için 2 tam günümüzü ayırdık. 3. gün de yaklaşık 1 saat mesafedeki Toledo’yu ziyaret ettik.

Hava Nasıl Oralarda?
Mevsim yaz için Türkiye’ye benzer diyebilirim.

Bisiklet Dostu mu?
Bisiklet sürülebilir ama bisiklet dostu değil.

Para birimi ne?
Euro

Puerta Del Sol:
Oldukça canlı ve hareketli meydan. Meydana bakan saat ve çilek yiyen ayı heykeli var. Çilek yiyen ayı heykeli Madrid için sembol olduğunu öğrendik merak ve heyecanla heykeli ardık ancak hayalimizdekinin dışında küçücük bir heykelle karşılaştık. Ancak bazı kaynaklarda ismi “Ayı ve Çilek ağacı” olarak, bazılarında da “Ayı ve Kocayemiş ağacı” olarak geçiyor. Aslında meyveleri çileğe benzeyen ancak çilekten daha az tatlı ve sarhoş edici bir likör kıvamında olan kırmızı meyveli bir ağaçtır. İspanyolca’da Madrano, bitki biliminde Madrona ismi fonetik olarak Madrid’e de yakın olduğu için kolayca benimsenmiştir.
Heykelin hikayesine gelirsek; 13. yüzyılda 8. Alfonso hükümdarlığındaki İspanya’da dağlık ve pastoral alanların idaresi hakkında bir görüş ayrılığı ortaya çıkar. 1220’li yıllarda alınan bir kararla, sarayın ileri gelen soylularından oluşan bir şehir konseyi ve dini otoriteyi elinde bulunduran güçlü Kilise arasında bir anlaşmaya varılır. Buna göre Kilise pastoral alanların idaresini alırken, şehir konseyi de dağlık, iş hayatının hüküm sürdüğü alanları kontrol edecekti. Bu anlaşmayı sembolik olarak mühürlemek isteyen Şehir Konseyi hem ağaçlık alanları, hem de şehri savunan ve dağa tırmanan ayıyı bir heykelle ölümsüzleştirmiştir.
Puerta del Sol Meydanı, solda çilek yiyen ayı heykeli
ve heykelin hemen arkasında saatli bina

Saatli bina

Debod Tapınağı:

İlk olarak tanrı Amun’a adanmak üzere Mısır’da  m.ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş bir şapeldir. Zaman içinde tapınak halini alır. 1960 senesine gelindiğinde İnşa edildiği bölgedeki yeniden yapılanma  sebebiyle zarar görmesi  tehlikesine karşı UNESCO’nun da aracılık etmesiyle birlikte Mısır Hükümeti tarafından bu tarihi mirasın konmasını sağlamak amacıyla İspanya’ya bağışlanır. Tapınak olduğu gibi buraya getirilerek inşa edilir.




Plaza de Cibeles:
Madrid’in sembol yerlerinden biri. Trafiğin de aktığı oldukça geniş bir meydan. Etrafında resmi kurumlar ve Kibele sarayı, ortada ise Kibele çeşmesi var. Real Madrid taraftarlarının maç sonrası kutlamalarını yaptıkları yermiş aynı zamanda.



Gran Via:
Trafiğe kapalı, yol boyunca mağazaların bulunduğu alışveriş caddesidir.



Plaza de Toros de Las Ventas:
1931 de inşa edilen boğa güreşi arenasıdır. Burası Avrupa’nın en büyük, Dünya’nın ise en büyük 3. arenasıdır. (1. meksika, 2. venezuella). Giriş ücretli. Biz hem arenayı gezdik hem de boğa güreşlerinin tarihini konu alan müzeyi ziyaret ettik. Açıkcası bu ziyaretimizden pişman olduk. Her ne kadar kendilerince boğalara saygı duyduklarını söyleseler de bu güzel canlıların yarış sırasındaki yaşadıkları bizce işkence hiç hoşumuza gitmedi. Bir canlının acı çekmesine ve ölümüne sebep olmak bir spor olamaz diyerek ayrıldık buradan.




En kuvvetli yarışan, kısacası geç pes edip ölen boğaları
öldükten sonra
 içini doldurup saygı amaçlı sergiliyorlar
Geçmişten günümüze bu arenada uzun bir
süre boyunca
kazanan matadorların
isimlerinin buraya yazma gelenekleri varmış



Almudena Katedrali:
Katedralin geçmişi milattan sonra 900’lere kadar uzanıyorken bu katedralin oluşturulma amacı 1000 yıl öncesine dayanıyormuş. Katedrale adını veren Almudena tarihte kutsal bir kadındır ve o zamanlarda buraya heykeli dikilir. Heykelin etrafı Arap hakimiyeti zamanında şehri kuran Emir Muhammed I tarafından duvarlarla çevrilir. Bu duvarlar Arap duvarı (Muralla Arabiya) olarak adlandırılır. Günümüzde de çok az bir bölümü ayakta kalabilmiştir.)
 
Yüzyıllar öncesi inşa edilen duvarların bir kısmı ayakta kalabilmiş.
Parque del Retiro:
Avrupa’da neredeyse her şehirde bulunan şehir parkıdır. Geniş bir alanda yürüme yolları, çayır, çimen, ağacın yanında oldukça büyük bir havuz bulunmaktadır. Havuzda sandalla gezi yapılabilmektedir. 




Puerta de Alcala:
18.yüzyıl sonlarında şehri güzelleştirmek amacıyla inşa edilmiş olan 3 kemerli bir tak.



Plaza de Espana:
Oldukça yeşillik bir meydan. Ortada havuz , havuzun ortasında Don kişot ve Sanço Panza heykeli var.



Plaza Mayor:
Etrafında yeme içme yerlerinin olduğu oldukça büyük bir ana meydandır.





Madrid Kraliyet Sarayı:
İspanya Kraliyet Ailesi'nin Madrid'de bulunan ikametgâhı olup, sadece devlet törenleri için kullanılmaktadır. Saray 18. yüzyılda Kral V. Felipe'in isteği ile İspanya Hükümdarlığı'nın bir göstergesi olarak inşa edilmiştir.


Mercado de San Miguel:
Yerel lezzetleri tatmak veya yerel sebze, meyve satın almak isterseniz alternatif olabilecek bir kapalı pazar. Tek sorun biraz kalabalık olması.




Atocha Tren İstasyonu:
Burayı özel kılan istasyonun içindeki çeşit çeşit palmiyeler ve bitkiler botanik parkı misali.


Gezi Notlarım:
* Buraya gelmeden önce bir çok kaynakta Ankara’ya çok benzediği konusunda yazılar okudum. Evet şehir kesinlikle Ankaraya benziyor. Tek bir farkla o da bu şehrin çok  daha yeşillik olmasıdır bizce.

Madrid sokaklarından caddelerinden birkaç kare;

Bizim Sıhhiye'den kalkan Opera otobüsleri değil tabi ki


Alabildiğine yeşil


Sokak sanatçıları


* Gezdik gördük ki bu şehir için 2 gün yürüyerek veya bisikletle yeter de artar.

* Madrid diğer İspanya ve hatta birçok Avrupa şehrine göre oldukça pahalı biz turistler için.

* Magnet 1-3 euro arasında değişiyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

VİYANA/AVUSTURYA

DUBAI/BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ